Zemzem ve Hz. Hacer
Zemzem
Hz. Hacer'in Koşusu ve İlahi Lütuf
Zemzem suyu, insanlık tarihinde benzeri olmayan bir ilahi rahmetin tecellisidir. Kaynağını tarihi
bir vakadan alan, ama özünü ilahi iradeden alan bu suyun hikâyesi, Hz. İbrahim'in, Allah'ın
emriyle eşi Hz. Hacer ve oğlu Hz. İsmail'i ıssız ve kurak bir vadiye bırakmasıyla başlar.
Hz. Hacer'in Safa ile Merve arasında yedi kez çaresizce koşarak su araması, hem annelik
duygusunun, hem de tevekkülün zirvesi olarak okunur. Ve tam da bu arayışın bittiği noktada,
Allah Hz. İsmail'in topukları altından bir su çıkarır: "ZEMZEM..."
Bu olay, yalnızca bir mucize değil, aynı zamanda tevhidin, sabrın ve teslimiyetin nişanesidir. O gün
su, sadece çölü değil, insanın kıyamete kadar sürecek manevi susuzluğunu da giderecek bir
kaynağa dönüşmüştür.
Zemzem, zamanla Kâbe'nin yakınında bir hayat merkezine dönüşen Mekke şehrinin kurulmasına
vesile olmuş, peygamberlerin, âriflerin ve milyonların rotasını belirleyen kutsal coğrafyanın can
damarlarından biri haline gelmiştir.
Dua ile açılan Su;
Zemzem yalnızca bir su değildir. O, duanın ete kemiğe bürünmüş halidir. Hz. Hacer'in "Çocuğum
için su" duasına, Allah'ın doğrudan cevabıdır. Bu yönüyle her damlası, bir duanın izini taşır.
Bu yüzden Peygamber Efendimiz (S.A.V) "Zemzem, ne niyetle içilirse o olur." buyurmuştur. Bu
cümle, onun manevi yönünü anlatan en veciz ifadedir. Kimisi şifa için içer ve bulur, kimisi ilim
için içer, hikmete ulaşır. Kimisi gönül huzuru için içer, sükûnete kavuşur.
Zemzem, içenin iç dünyasına göre şekillenen bir lütuftur. Bu onu maddi bir nesne olmaktan
çıkarır; o artık bir manevi hadiseye dönüşür.
Zemzem ve İçsel Yolculuk
Tasavvuf ehli için Zemzem, zahirdeki susuzluğun değil, bâtındaki susuzluğun ilacıdır. Çünkü
insanın asıl kuraklığı, gönül çölündedir. Ve Zemzem, arayanların iç dünyasında açan bir rahmet
pınarıdır.
Ârifler derler ki:
"Zemzem, kalbini kurban edenlere akar."
Çünkü bu su, yalnızca içilmez; idrak edilir. Hz. Hacer'in yedi kez koşması, dervişin nefsini terbiye
ettiği "Seyr-i Süluk" yolculuğunu temsil eder. Ve Zemzem, o yolculuğun sonunda nasip edilen
manevi feyizdir.
Her yudumda, insanın içindeki "BEN" erir, "SEN" kalır. O "SEN", artık Hakk'ın cemâlinden başka
bir şey değildir.
Zemzem aynı zamanda hiçliğin suyudur. Zira çöldeki mutlak yoklukta ortaya çıkmıştır. Ve her
kim o yokluk mertebesine ulaşırsa, kalbinden Zemzem gibi rahmet çıkar.
Zemzem ve Kâbe / Merkeze Akan Su
Zemzem'in Kâbe'ye bu kadar yakın oluşu, tesadüf değil, hikmettir. Zemzem, Kâbe'nin
bedenidir. Kâbe ise Zemzem'in ruhudur. Biri Hakk'ın evi, diğeri O'ndan gelen su… İkisi de birlikte
insanın dışını ve içini yıkar. Tavaftan sonra içilen Zemzem, sadece bedenin değil, niyetin de
temizliğidir.
Tasavvufta "içmek", bir şeyi içine almak, onu kendinle bir kılmak demektir.
Zemzem’i içen, rahmetle dolar, arınır ve dönüşür. Bu yüzden her yudumda, bir ömürlük gaflet
çözülür ve kalp yeniden dirilir.
Zemzem'in Daimi Hatırlatışı;
Bugün milyonlarca insan, Zemzem içerken farkında olmadan Hz. Hacer'in tevekkülünü,
Hz. İbrahim'in teslimiyetini, Hz. İsmail'in sabrını içlerine alırlar.
O su hâlâ akmakta…
Yüzyıllardır tükenmeyen bu kaynak, bir nimetin değil, bir sırrın habercisidir. "Kul, yeter ki
gönülden istesin… Allah dilerse taştan bile rahmet çıkarır."
Zemzem bize bunu öğretir. Ve her yudumda hatırlatır: Sen susuz değilsin, sadece kaynağını
unutmuşsun…
Dr. Özer Akpınar
Araştırmacı-Tarihçi
Diğer Başlıklar