Tıraş: Manevi Arınış
Tıraş: Manevi Arınış
Her yolculuğun bir zirvesi,
her secdenin bir susuşu,
her vuslatın bir nihayeti vardır.
Umre, bir kalbin Kâbe’ye yürüyüşü,
gönlün zamandan sıyrılıp sonsuzluğa yönelişidir.
Ve bu kutlu yürüyüşün sonunda yapılan tıraş,
bir benlik tıraşıdır.
Tıraş olmak,
umrenin sonunda sadece bir beden ritüeli değil,
bir sıfırlanma eylemidir.
Saç, insanın görünür kimliğidir.
Aynadaki varlık tasarımının bir parçasıdır.
Onu kesmek,
dışa ait izleri geride bırakmak demektir.
Saçtan bir telin yere düşmesiyle,
kibirden bir parça dökülür kalpten.
Makas tutan el,
benliği keser aslında.
İsminden soyunur,
sıfatından arınır:
“KUL.”
Tasavvuf ehli, tıraşı nefsin tıraşı olarak görür.
Bu dünyaya ait alışkanlıkların, arzuların, kirlenmiş niyetlerin;
"BEN" deyişin gürültüsünü kesmek gibidir.
Her kesilen tel,
bir iç mücadelenin zaferidir.
Çünkü "tahallül",
sadece saçtan değil;
egodan, hırstan, unvandan, makamdan da soyunmaktır.
“Kim Umre ve Hac’dan dönüp saçını kazıttıysa,
geçmiş günahlarından arınmış olur.” (Tirmizi)
Bu arınma, dıştan içe doğru yayılır.
Tıraş, bir tür manen yeniden doğumdur.
Eski benlik ölmüş,
yerine saf niyetli bir "yeni SEN" doğmuştur.
Artık saçlar değil, niyetler uzayacak,
göz değil, kalp görecek…
Tıraş olurken kul susar
çünkü artık kelimelerin değil,
arınmanın konuşma vaktidir.
Makas her açılışta der ki:
“Ey nefis, sıranı sav.
Yol Allah’ın yoludur.”
İhramdan çıkmak,
dünyaya dönmek demek değildir;
aksine dünyaya yeni bir gözle bakmak demektir.
Tıraş, bu dönüşümün mührüdür.
Bir nevi manevi diplomasıdır.
Artık o saçlar kesilmiştir…
Ama bir başka şey büyümeye başlamıştır:
İçteki teslimiyet.
Tıraş olmak, sadece saçtan bir şeyler eksiltmek değil;
kalpten fazlalıkları çıkarmaktır.
Kalbi hafifletmek,
nefsi susturmak
ve Rabbe daha yakın bir surette
“Lebbeyk” diyebilmek içindir.
Her tel bir kelimedir.
Ve hepsi birden şöyle fısıldar:
“Artık BEN yokum…
Yalnızca SEN varsın…”
Dr. Özer Akpınar
Araştırmacı – Tarihçi