Nefsin Vadisinde Mina
Minâ – Nefsin Vadisinde Hakk’a Atılan Taşlar
Vardık Minâ’ya...
Kalbin dar patikalarından geçip,
nefsin karanlık kuyularını aşarak…
Şimdi buradayız.
Şeytanın fısıltılarını susturmak için,
bir dua gibi, bir yakarış gibi
taşlar taşıyoruz elimizde.
Her bir taş;
-
Bir isyanın pişmanlığı,
-
Bir günahın tövbesi,
-
Bir gafletin uyanışı…
Atılan her taş;
nefsin zincirine bir darbe,
içimizdeki Firavun’a bir haykırış:
“Sen değil! Hüküm yalnızca O’nundur!”
Minâ, yalnızca bir vadi değil;
bir imtihan sahnesi,
bir ruh meydanıdır.
Ve biz,
içimizdeki İbrahim’i bulmaya çalışan
birer İsmail’iz.
Şeytanın vesvesesi,
bir çöl rüzgârı gibi dolaşır yürekte.
Ama biz, taşları
Hak adına, Tevhid adına, emanetimizi korumak adına savururuz.
Taş attıkça:
-
Temizlenir kalbimiz,
-
Hafifler ruhumuz,
-
Susar içimizdeki put,
ve yükselir içimizden bir nida:
“Lebbeyk Allahümme Lebbeyk!”
Ey Minâ!
Sen bize göster ki:
Savaş dışarıda değil, içeridedir.
Sen öğret ki:
Asıl şeytan, içimizde saklanan
ve bizi ‘biz’ olmaktan alıkoyandır.
Ve biz,
her atışta biraz daha Hakk’a yaklaşır,
her savuruşta biraz daha insan oluruz.
Dr. Özer Akpınar
Araştırmacı – Tarihçi