Mina – Nefisle Savaşın ve Teslimiyetin Vadisi
Minâ – Nefisle Savaşın ve Teslimiyetin Vadisi
Minâ, Hac menâsikinin önemli duraklarından biridir.
Ancak o, yalnızca coğrafi bir mekân değil;
ruhun kendi iç benliğiyle karşılaştığı bir imtihan vadisidir.
Tasavvufi gelenekte Minâ,
insanın içsel düşmanlarıyla yüzleştiği, nefsiyle hesaplaştığı ve hakikate doğru ilerlediği bir “Seyr-u Sülûk” durağıdır.
Felsefi açıdan bakıldığında ise Minâ,
özgür iradenin ve ahlaki tercihin merkezidir.
Şeytan taşlama, sadece sembolik bir eylem değil;
iradenin hakikate yönelişi, kötülüğe karşı bilinçli bir başkaldırıdır.
Minâ: İnsanın İç Çatışmasının Sembolü
Tasavvufta insan,
“nefs-i emmâre”den “nefs-i mutmainne”ye uzanan bir içsel yolculukla tanımlanır.
Bu süreç, sürekli bir arınma ve tekâmül gerektirir.
Minâ ise bu yolculukta,
nefsin şeytani yönleriyle mücadelenin sahnesidir.
Şeytan Taşlama: İçteki Putlara İsyan
Dışarıdan bir ritüel gibi görünen şeytan taşlama,
aslında insanın içindeki tutkulara, kibire, benliğe, şöhret hırsına ve dünyaya aşırı bağlanmaya karşı bir isyandır.
Burada taşlanan yalnızca iblis değil;
hakikati perdeleyen her içsel engeldir.
Teslimiyet ve İbrahimî Ahlak
Minâ, aynı zamanda
Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’i kurban etmekle emrolunduğu yerdir.
Bu olay,
aklın ve imanın sınandığı, en yüksek teslimiyetin ifadesidir.
Tasavvufa göre bu,
“nefsin kurban edilmesi”dir.
Hz. İbrahim evladını değil,
sevgisini, aidiyetini ve benliğini Allah’a feda etmiştir.
Hz. İsmail’in şu sözü,
mutlak iman ve özgür iradeyle yapılan teslimiyetin sembolüdür:
“Babacığım, emrolunduğun şeyi yap.”
Zâhirden Bâtına: Taş Atarken Kalbe Konuşmak
Şeytan taşlamak,
dışta yapılan bir hareket gibi görünse de,
özde kalbin temizlenme ritüelidir.
Taş atarken aslında kişi şunu der:
-
“Ey kibir, artık seni istemiyorum.”
-
“Ey bencillik, seninle yollarımı ayırıyorum.”
-
“Ey dünya tutkusu, artık kalbimde yerin yok.”
Bu eylem, tasavvufi olarak
“seyr min’en-nefs ile’l-Hakk” yani “nefisten Hakk’a yolculuk” sürecinin bir tezahürüdür.
Felsefi düzlemde ise bu,
öz-bilinç kazanımı, etik tercih ve kötülüğe karşı bilinçli eylemdir.
Minâ’da İnsan Olmak
Minâ’da insan kendine dönmelidir.
Taşlar ellerde değil, kalplerde seçilmelidir.
Her taş bir karar, her savruluş bir arınmadır.
Şeytanın üç noktada taşlanması,
tasavvufta nefsin üç mertebesiyle ilişkilidir:
-
Birinci taşlama: Nefs-i Emmâre (Kötülüğü emreden nefis)
-
İkinci taşlama: Nefs-i Levvâme (Kendini kınayan nefis)
-
Üçüncü taşlama: Nefs-i Mülhime (İlham alan nefis)
Her aşama, insanın kendi özüne doğru attığı bir adımdır.
Her taş bir “L”dır.
“L İLÂHE İLLALLAH”ın “L”sı...
Yani inkârla başlayan bir iman eylemi.
Önce bâtılı reddetmelidir ki, hakikati kabul edebilsin.
Sonuç: Minâ, Bir Kalp Vadisidir
Minâ, sadece bir coğrafya değil;
bir ruh hâlidir, bir kalp vadisidir.
Bu vadiye girmek,
sadece bedenen değil, ruhen de hazır olmayı gerektirir.
Şeytan taşlamak bir savaş değil,
bir arınmadır.
Taş atarken, kişi
kendi iç karanlığına “dur” demektedir.
Tasavvufi açıdan Minâ:
Benliği yok etme, fenâya erme ve bakâyı talep etme yeridir.
Felsefi açıdan Minâ:
Özgürlük, irade, etik ve insanlık onurunun yeniden inşasıdır.
O hâlde Minâ’ya her vardığımızda kendimize sormalıyız:
“Ben hangi taşla, hangi iç şeytanımı susturuyorum?”
Dr. Özer Akpınar
Araştırmacı – Tarihçi